Göz İçin Hangi Bölüm? Görmenin Anatomisinden Felsefi Derinliğe
Bir filozofun bakışıyla düşündüğümüzde, “göz için hangi bölüm?” sorusu yalnızca tıbbi bir yönlendirme değildir; aynı zamanda insanın dünyayı algılama biçimine dair bir metafordur. Evet, pratik anlamda bu sorunun yanıtı “göz hastalıkları” ya da “oftalmoloji” olabilir. Ancak felsefi düzlemde, bu soru çok daha derin bir anlama işaret eder: Görmenin kendisi hangi bilimin, hangi bilincin, hangi varoluş alanının konusudur? “Göz için hangi bölüm?” derken aslında, “Görmek hangi anlamın merkezindedir?” diye sormaktayız.
Etik Perspektiften: Görmenin Sorumluluğu
Etik açıdan göz, yalnızca fiziksel bir organ değil, ahlaki bir tanıklık alanıdır. İnsan, gördüğü şeyden sorumludur. Bir adaletsizliği gördüğümüzde sessiz kalmak, gözün değil vicdanın bulanıklığıdır. Bu yüzden “gözünü kapamak” yalnızca bedensel bir eylem değil, etik bir tercihtir.
Gözün ait olduğu bölüm, yalnızca tıp fakültesindeki bir branş değildir; aynı zamanda insanın vicdan bölümüdür. Etik görme, başkasının acısını fark edebilme yetisidir. Felsefeci Emmanuel Levinas’ın söylediği gibi, yüzü görmekle başlayan bir sorumluluk ilişkisi vardır. O halde şu soruyu sormak gerekir: “Göz için hangi bölüm?”
Cevap belki de şudur: Göz, kalbe bağlı bir organdır — görmek, sevmektir.
Epistemolojik Yaklaşım: Göz, Bilginin Kapısı mı, Yanılsamanın mı?
Epistemoloji yani bilginin felsefesi açısından “göz” hem bir araç hem de bir sınırdır. Görme duyusu, insanın dış dünyayla kurduğu ilk epistemik köprüdür. Ancak bu köprü aynı zamanda bizi aldatabilir. Platon’un mağara alegorisinde insanlar yalnızca gölgeleri görür; yani göz, bazen hakikati değil, onun yansımasını algılar.
Bu durumda “göz için hangi bölüm?” sorusu, “bilgi için hangi kaynak?” sorusuna dönüşür. Göz, bilginin başlangıcı mıdır, yoksa yanılsamanın sebebi mi? Modern epistemoloji, görmenin masum olmadığını söyler: Her bakış bir çerçevedir, her göz bir seçicidir.
Bu nedenle görmenin felsefesi, yalnızca gözün sağlığıyla değil, algının doğruluğuyla ilgilidir.
Peki o halde, “gözün doktoru” yalnızca oftalmolog mudur, yoksa eleştirel düşünceyi geliştiren filozof da bir anlamda görmenin doktoru sayılmaz mı?
Ontolojik Perspektif: Görmek Var Olmaktır
Ontoloji, yani varlık felsefesi, “göz” kavramına daima özel bir yer verir. Çünkü varlık, görülmek ister. Heidegger’e göre insan “açıklıkta duran” bir varlıktır — yani dünyaya gözünü açmış bir bilinçtir. Göz burada yalnızca bir organ değil, varoluşun metaforudur.
Ontolojik düzlemde “göz için hangi bölüm?” sorusu, “varlığın neresinde duruyoruz?” sorusuyla kesişir. Göz, bizi dünyaya bağlayan en ince çizgidir. Görmekle var olur, ama aynı zamanda görünerek anlam kazanırız.
Bir çiçeği gören göz kadar, o çiçeğin de görünmeyi istemesi bu ilişkinin bir parçasıdır. Belki de bu yüzden, varlık kendini görmek isteyen bir bilince armağan eder.
Bu durumda gözün ait olduğu “bölüm”, sadece bedenin değil, varlığın merkezidir. Göz, insanın dünyadaki “yer alma biçimi”dir.
Göz ve Bilincin Anatomisi
Tıbbî anlamda göz, optik sinirlerle beyne bağlanır; yani gördüğümüz her şey aslında zihnin içinde oluşan bir anlamdır. Ancak felsefî olarak bu bağlantı, sadece biyolojik bir iletişim değildir — bilinç ile dünya arasındaki varoluşsal bir etkileşimdir.
Gözün “bölümü” o halde yalnızca tıp değil, aynı zamanda düşüncedir. Epistemolojik olarak göz, bilginin başladığı yerdir; etik olarak, insanın sorumluluğunun; ontolojik olarak, varlığın görünür hale geldiği düzlemin ta kendisidir.
O halde sormak gerekir: “Göz için hangi bölüm?”
Belki de doğru soru “Göz kime aittir?” olmalıdır. Çünkü göz, yalnızca bize ait değildir — dünya da bizim aracılığımızla kendini görür.
Sonuç: Göz, İnsan Olmanın Bölümüdür
Göz, insanın en hemhal olduğu sınırdır; bilgiyle, ahlakla, varlıkla kesiştiği noktadır. Gözün hangi bölüme ait olduğu sorusu, aslında insanın kendini hangi bölüme ait hissettiğiyle ilgilidir.
Tıp fakültesinde bu sorunun cevabı “göz hastalıkları” olabilir; fakat felsefede bu cevap çok daha geniştir: Göz, insan olmanın epistemolojik, etik ve ontolojik bölümüdür.
Son bir düşünceyle bitirelim: Göz görmek için midir, yoksa anlamak için mi? Hangi bölüm bizi gerçekten iyileştirir — tıp mı, felsefe mi?
Belki de her ikisi birden… çünkü göz, hem bedenin hem bilincin aynasıdır.